25 Haz HÜZÜNLÜDÜR TÜM BİTİŞLER
Her şey kahve ile kitabın aşkıyla başladı demiştik ya
işte Kitap aşkı içimizde güzellikler içinde dolaşıp güzel Kahveler yudumladıktan sonra yeniden yuvamızdayız.
Bize geçici ev sahipliği yapan her yere ve herkese tekrar teşekkürler.
Her yola çıkış bir heyecandır ya bizde tüm heyecanlarımızı seyahat için seçtiğimiz kitaplarımızı ve tabiki mayolarımızı aldığımız gibi dostlarla düştük yollara. Önce Türkiyemizi dikine baştan başa aştık hızlı bir gece yolculuğuyla sonra yavaş yavaş gezdiğimiz her yeri yudum yudum içerek, içimize sindirerek başladık gezmeye!
Ya biz modumuzdaydık yada her şey gerçekten öyle güzeldi ki her şeyi ama her şeyi çok beğendik.
Kah sıcağın kavurduğu antik kentleri keşfettik kah serin Akdeniz kıyılarında lezzet duraklarımızda çeşit çeşit mezelerin lezzet sarhoşu olduk. Tavsiyem o dur ki ya gideceğiniz yerleri önceden gidenlerden araştırıp öğreneceksiniz yada benim gibi bilenlerin rehberliğinde hiç bir güzelliği kaçırmadan gezeceksiniz. Arada yeni keşiflerde yapmadık değil hani:)
Derler ya yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat ben tam tersi yediğimi içtiğimi gördüğümü hatta hissettiklerimi de anlatmak istiyorum.
Yeni gittiğim her yerde ilk önce hissettiklerime bakarım çünkü benim için şehirlerin mekanların her yerin bir ruhu vardır. Bazı yerler vardır geçmişinin kırık dökük mutsuzluklarını taşır ve içime daha ilk anda hüzün verir. Kimi yerlerde vardır ki daha görür görmez neşe taşar içimden…
İlk durak olarak Kaş’a vardık ve bende görmüş geçirmişliğin ağırbaşlı havasını hissetirdi. Kalabalıklardan uzak bir butik otel olan Perge’yi tercih ettik ki daha önce denenmiş ve memnun kalınmış bir yerdi, özellikle terasında geçirdiğimiz güzel akşamlardan sonra bende aynı duygularla ayrıldım açıkçası.
Kaş’ta beni zorlayan sadece denizin oldukça soğuk olması ve hatta plajlarına adını veren büyük küçük çakıllar oldu. Lezzet duraklarımız arasında da en hararetle tavsiye edeceğim BiLokma ve mezeleri olacak. Yine hanım eli değmiş neredeyse 3 kuşak tarafından işletilen tam bir akdeniz mutfağı. Lezzetler değişik ve şahane, ilgi harikulade fiyatlar normal ama asma yaprağında kızarmış hellim bi’tane! Laf aramızda blogumuzun üç hanımından lezzet üstadımız sizin için tarifini aldı yakında sizlere verecektir 🙂
Kaş; tam festival zamanı orada olduğumuzdan olsa gerek epey hareketliydi her köşede bir etkinlik, sokak aralarında konserler sergiler derken epey eğlendik. Kısacası çantamıza eklediğimiz güzel anılarla beraber ikinci etabımız Datça ya doğru yola koyulduk.
Yol boyu gözlerimiz güzellikleri görmeye burnumuz mis kokulu ıtırları koklamaya damağımız köy ekmeğini tereyağını balını yemeye doydu. Sanki yollar bizi kış aylarında biriktirdiğimiz streslerden hüzünlerden hatta umutsuzluklardan arındırma yolu oldu. Ben yıllar önce aynı yerleri gezmiştim ama şimdi yollarda güzelleşmiş benim bakışımda değişmişti. Datça’ya girerken yine tüm duygu kanallarımı sonuna kadar açtım ve kendini anlatamamanın yorgun sessizliğini hissettim. Aynı duygu Akdenizle Egedenizinin elele verdiği Knidos’da da vardı. Antik kentin sokaklarında yürürken taşlara sinmiş sözler sarf edilememenin hüznüyle yanıp kavruluyordu sanki. İki denizimizin kemer misali türkiyemize dolandığı Knidos’un onun tokası olduğunu hayal ettim. Büyük anfitiyatronun taştan koltuklarına oturup gözlerimi kapattığımda sanki rüzgarın sesi yavaş yavaş silinip yüzyıllar öncesinin bir oyununda buldum kendimi… güzel bir duygu, deneyimleyin mutlaka tarih gerçekten yerinde hissedilip anlaşılabiliniyor.
Datça’da da Villa Aşina’yı tercih ettik ki mini mini şirin bir otel ve özellikle sahibinin aşçılığındaki akşam yemeği menüleri ile aile ortamı sıcaklığındaki sohbetleri sizlere kesinlikle tavsiye etme sebeplerim oldu.
Küçük bir sahil kasabası olan Datça da geçirdiğimiz 3 güzel ve sakin akşamın ardından yollar yine bizi çağırmaya başlamıştı bile. Gezimizin son durağı olan benim güzel Türkiyemi gezip gördükten sonra karar kıldığım, aşık olduğum tek yere Çeşme’ye doğru yeni bir hevesle yola koyulduk.
Çeşme ben de ilk gittiğimden son gittiğim tüm zamanlarda hep bir çocuksu neşe uyandırır. Tarif et deseler turkuaz denizini bu yaramaz çocuğun gözlerine, pembe pembe begonvillerini tatlı yanaklarına, rüzgarını güneşin sararttığı mısır püskülü misali saçlarına benzetirim.
Neşe, huzur, eğlence ve motivasyon en önemlisi umut var sanki çeşme de…
Bu seferde ben dostlarıma rehberlik ettim. Şifne de Ferdi Baba da balık yedik Ilıca da Kırçiçeğin de pide dünyasına daldık Alaçatı da UAFestivali kapsamında doya doya eğlendik. Kaçıranlar için biraz acı olacak ama kimler yoktu ki:(
E artık seneye inşallah!
Ve ayrılıklar turkuaz denizden altın sarısı kumdan en önemlisi tatlı huzurdan …hiç de kolay olmadı!
Arkamızda gezimizin güzel anıları ve resimleri aklımızda yeni planlarla yuvamıza İstanbul’umuza geri döndük. Aaa bir de okuduklarım ve öğrendiklerimiz var onlarda sonraki yazımıza hoşçakalın huzurla kalın.
Yorum Yapılmamış