İSTANBUL’DA BİR FLORANSALI - Nilufer.ist
1110
post-template-default,single,single-post,postid-1110,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-theme-ver-7.7,wpb-js-composer js-comp-ver-4.7.4,vc_responsive
 

İSTANBUL’DA BİR FLORANSALI

28 Mar İSTANBUL’DA BİR FLORANSALI

‘’Savaşları ve kralları, atları, şeytanları, filleri ve melekleri anlat onlara ama aşkı anlatmayı da unutma’’ Kipling.

Leonardo da Vinci’nin Osmanlı Sultanları için projeler çizdiğini bilirdim ama Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara isimli Mathias Énard’ın kitabını okudukdan sonra gerçek Köprü Hikayesini öğrendim, sizlere de tavsiye ediyorum.

2011 yılında Can Yayınlarından çıkan kitap Fransız yazara 2010 Goncourt des Lycéens Ödülünü de kazandırmış.

Kitabın Osmanlı tarihi ve İstanbul’la ilgili olması beni cezbetmişti. Sade bir kurgusu var ama Michelangelo, Mesihi, Endülüslü Güzel ve Sadrazam Ali Paşa karekterleri bu kurguya öyle güzel yerleştirilip betimlenmiş ki kitaba sürükleyiciliği o sağlıyor bence.

Hikaye Haliç üzerine yapılacak bir köprü için Sulatn II. Bayezid’in Leonardo Da Vinci’nin projesini beğenmeyip Michelangelo’dan İstanbul’a gelerek yeni bir proje yapmasını istemesiyle başlıyor. O sırada İtalya’da işleri papayla pek iyi gitmeyen, aynı zamanda devrinin en büyük rakibi yerine tercih edilmekten duyduğu onurunda etkisiyle Michelangelo İstanbul’a  gelir. Yeni bir çevre, yeni insanlar ki o devirde Osmanlı yaşamı Avrupalılar için hep merak konusu olmuştur; Michelangelo’nun ruh halindeki gelgitlerinde etkisiyle yaşadığı kısa macerasında aşkıda dostluğuda düşmanlığıda yaşar. Onda bıraktığı izler o kadar derindir ki, en önemli eserlerinde San Pietro’nun kubbesinde Ayasofya ve Bayezid Caminin, Medici Kütüphanesinde Bayezid Kütüphanesinin ve en önemlisi II.Julius için yaptığı Musa Heykelinde İstanbul da karşılaştığı insanların etkisinin görüldüğü söylenir.

Gerçek bir olaydan yola çıkarak tarihin unutulmuş bir kaç  haftasının anlatıldığı serüvenin sonunda Michelangelo’nun Haliç üzerine çizdiği Leonardo da Vinci’nin teknik cambazlığından uzak; görkemli bir şekilde dalgalara konmuş iki el, birbirine dokunan zarif iki parmak görüntüsü veren projeyi Sultan da çok beğenir  ve hayata geçirilmesi için tüm hazırlıklar başlatılır…ve devamı kitapta!

60 yıl sonra Michelangelo ölmeye  hazırlanırken;

‘İstanbul’dan ona buğulu bir ışık, buruklukla karışık ince bir sızı, uzak bir müzik, yumuşak şekiller, zamanla paslanan hazlar, şiddetin, kaybetmenin acısı: Hayatın tutmaya izin vermediği ellerin terk edilişi, artık okşanamayacak yüzler, hala kurulamayan köprüler kaldı’ en son geriye. Ha bu arada 1509’da İstanbul’da yaşanan deprem maalesef Michelangelo’nun çizdiği ve yapımı henüz tamamlanmamış olan köprüyü de yıkmıştır.

* İyi okumalar güzel kahve keyifleri*

Yorum Yapılmamış

Yorum yap
CAPTCHA

*

Başa Dön