11 Nis ALANLAR’DAN MISINIZ, BIRAKANLAR’DAN MISINIZ?
İsmail’i okuduğunuzda bunu bir kez daha düşüneceksiniz.
Kapağında ‘’Hayatımdaki kitapları artık ikiye ayırıyorum: ‘İsmail’den Önce’ okuduklarım ve ‘İsmail’den Sonra’ okuduklarım!’’ diye iddialı bir yazı dikkatimi çektiğinde Daniel Quinn’in Maya Yayınlarından 2012 yılında çıkan kitabı İSMAİL’e bakıyordum. Zaten okunması gerekenler listemde yer alan bu kitap için Bir Ruh Macerası denmesi ve ‘Tomorrow Fellowship’ ödülünü alması bir rastlantı değil.
Kahramanımız; gazeteye verilen
Öğretmen öğrencilerini Arıyor
Dünyayı kurtarmak için içten bir arzu duyulması şarttır.
Şahsen başvurun . ilanındaki adrese gittiğinde karşılaştığı
Ve önünde
İnsanlar Olmasa Goriller için Bir Umut Olur Mu?
Yazısı asılı bir tür cam kafes içindeki İsmail ile karşılaştığında; bunun mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan , yanlızca sezgilerle anlaşılabilen bir hikaye, bir koan olduğunu düşünmüştü.
Oysa o hayat boyu yanında olmasını arzu ettiği, aradığı öğretmendi.
Ne aradığını bilmeden bir arayış içindeki insanoğlu-kızı’nın alacağı cevap tabiki doğadan hatta belki tıpkı bu kitapta olduğu gibi bir gorilden gelecektir.
İnsanoğlu-kızı dünya üzerindeki canlılardan bahsederken her zaman uygar ve ilkel tanımlamalarını kullanırken İsmail buna Alanlar ve Bırakanlar diyerek hikayemize farklı bir çevre bilinciyle yaklaşıyor. Fakat İsmail’in insanoğlu-kızı’na kötü haberleri var. Tanrılar bugünkü nesli oluşturan Alanlara üç hile yaptılar diyor: İlk olarak, dünyayı Alanlar’ın kendisini layık gördüğü yere, evrenin merkezine yerleştirmediler. İkinci hile ise daha beterdi, mademki uğruna her şeyin yaratıldığı varlık, yaratılışın doruk noktası insandı, tanrılar onu asalet ve önemi en uygun bir şekilde, farklı, özel bir olayla yaratmak nezaketini göstermeliydiler. Böyle olacağı yerde, evrim teorisinde açıkça ortaya konduğu gibi onun da evrilmeye tıpkı keneler ve parazitler gibi, alelade sümüksü bir canlıdan başlamasını sağladılar. Sonuncusu en kötüsüydü, Alanlar bunu henüz bilmese de, tanrılar onları kurtçukların, yumuşakçaların, aslanların, denizanalarının yaşamını düzenleyen yasadan muaf tutmadılar.
İnsanoğlu-kızı yani Bırakanlar yaklaşık üç milyon yıl boyunca bu gezegen de zararsızca yaşadı, fakat Alanlar yanlızca beş yüz nesilde her şeyi çöküş noktasına getirdiler.
Ekolojinin temel kuralıdır; ‘Doğada, besin kaynakları artan bir topluluk büyür. Topluluk büyüdükçe, besin kaynakları azalır; besin kaynakları azaldıkça, topluluk küçülür’. Ama Farb Paradoksununda gösterdiği üzere; tarım devrimiyle birlikte çeşitliliğin tek bir türün yayılmacılığı adına kademe kademe yok edildiği bir topluluk oluşur. Buradan yola çıkarak İsmail bir varoluş hikayesi anlatmaya başlar…
‘’Bir gün tanrılar dünyanın idaresi ile ilgili tartışırlarken şöyle bir düşünce ortaya atılır. Mesela bu geniş ovalara çekirgeleri salalım onlarla beslenen kuşlara, kertenkelelere hayat bayram olsun. Ama bir diğeri der ki, tamam kuşlar, kertenkeleler bir müddet mutlu olup çoğalırlar da; çekirgelere ve onların silip süpürdüğü otlardan yiyen ceylanlara hatta ceylanlarla beslenen aslanlara karşı adaletsiz olmuş olmuyormuyuz! Gerçketen Tanrıları bir düşünce alır ne yapsalarda tüm canlılara adil davransalar diye kara kara düşünmeye başlarlar. Sonuçta belli ki her müdahalemiz bazıları için iyi, bazıları içinse kötü oluyor; o yüzden hiçbir müdahalede bulunmayalım. Böylelikle himayemiz altındaki hiçbir canlı bizi suçlayamaz diye karar vermişler. Derken bir diğer Tanrı iyide demiş bu seferde himayemiz altındaki canlılar biz burada acı çekerken tanrılar hiç bir şey yapmıyor demez mi diyerek yeni bir fikir ortaya atmış. Haydi demiş bir diğeri bahçemizdeki iyinin ve kötünün bilgisini taşıyan Bilgi Ağacının meyvesinden yiyelim ve tanrılara yakışır şekilde kimin yaşayacağının, kimin öleceğinin kararını adil bir şekilde verelim. Derken Tanrılar Adem’i görünce işte neredeyse bize benzer aramıza katılabilecek bir canlı demişler ve bu seferde ona biçilecek ömür konusunda anlaşmazlığa düşmüşler. Kimi demiş ki ona gezegen kadar uzun ömür verelim, kimi demiş ki Hayat Ağacına yolu kendi bulsun kendini kanıtlama fırsatından onu yoksun bırakmayalım, kimi de demiş ki Adem uzun Hayat Ağacı arayışından bıkıp vazgeçebilir yada Hayat Ağacı yerine Bilgi Ağacını bulursa ve onun meyvesini yiyerek tanrıların sahip olduğu bilgiye erişip dünyayı yönetebileceğini sanırsa!
Böyle bir şey en sonunda Adem’in kendi mahvınada sebep olabileceği için Tanrılar Adem’e dediler ki: Bilgi Ağacı’nın meyvesi hariç bahçedeki tüm ağaçların meyvesini yiyebilirsin, çünkü o ağacın meyvesini yediğin gün kesinlikle öleceksin!!! Çünkü o meyve iyi ile kötünün bilgisini taşırmış.
İşte o gün bugündür Adem Bilgi Ağacı’nın meyvesini yemiş cennetten kovulmuş kendini bu gezegenin mutlak hakimi sanma büyüklüğüne kapılarak tek bir türün varlığını yüceltmek adına çeşitliliği ve evrimi yok etmektedir. İnsanoğlu-kızı’nın asıl fark edemediği ise kendi sonunu da hazırlamakta olduğudur.
İsmail hepimize yepyeni bir çevre bilinci aşılıyor mutlaka okumalısınız.
* Herşey Dünya’ya aittir,
insan da Dünya’ya aittir.
Lütfen Dünya’ya aitlik bilinciyle yaşayalım!*
Yorum Yapılmamış