28 May ARKASI YARIN-IV
GİGİ BÖLÜM 4
_ Haklısın. Onun için burada mühim olan Lachaille’in durumu. Düşün ilk defa geliyor başına. Bundan önce durbakayım… Gentiane bazı evraklarını çalmıştı, sonra o yabancı kadın geldi, hani şu zorla intihar eden Liane. Böyle bir durum karşısında onun gibi mümtaz bir şahsiyet çok tedbirli davranmalı!
_ O mu? Kurumundan geçilmez artık.
_ Hakkı. Yakında muazzam hadiselere şahit olacağız. Merak ediyorum Alicia ne diyecek bütün bunlara…
_ Gene saçmalıyacak tabii.
_ Alicia melek değildir ama çok uzağı gördüğünü de kabul etmek lazım. Hem de odasından dışarı adım atmaz.
_ Atmasına lüzum yok telefonu var. Biz ne zaman telefon alacağız anne?
Madam Alvarez düşünceli düşünceli:
_ Bir masraf kapısı daha açılacak dedi. Zaten iki ucunu bir araya zor getiriyoruz… Telefon büyük iş çeviren erkeklere bir de gizliişler çeviren kadınlara lazımdır. Benimkisi de boş laf ya, mesela sen yaşayışını değiştirsen, Gigi de hayata atılsa o zaman hepinizden önce ben ısrar ederim telefon alalım diye. Maatteessüf henüz ortada böyle bir şey yok!
Derin derin iç çekti, kauçuk eldivenlerini giydi ve şikayet etmeden mutfağa doğru yürüdü. Bu gösterişsiz apartıman, onun sayesinde harap olmaktan kurtuluyordu. Düşkün kadınlara özgü bir takım saygıdeğer alışkanlıklara bugüne kadar bağlı kalmış ve bunları kızına ve kızının kızına aşılamıştı. Çarşaflar en geç on güde bir değişir ve ortalık kadın her gittiği yerde, Madam Alvarez’in evinde geceliklerin donların ve peçetelerin kirlenmeğe vakit bulamadıklarını bağıra bağıra anlatırdı. ‘’ Gigi! Pabuçlarını çıkar’’ dendi mi, Gilberte pabuç ve çoraplarını çıkarıp tertemiz ayaklarını, kesilmiş tırnaklarını göstermeğe ve en ufak bir nasır başlangıcını işaret etmeğe mecburdu.
Madam d’Exelmans’ın intiharını takip eden hafta içinde, Gaston Lachaille’in hareketlerinde bir düzensizlik bir nevi şaşkınlık görülüyordu. Önce evinde büyük bir ziyafet verdi. Milli Musiki Akademisi yıldızlarını sabaha kadar dans ettirdi; sonra bir supe için Pre Catalan lokantasını, her zamankinden onbeş gün önce açtırdı. Footit ile Chocolat sahneye çıktılar. Rita del Erido, ayağında saçaklı bir kilot-eteklik, kara saçlarının üzerinde beyaz bir şapka ve her yanını köpük gibi saran beyaz deve kuşu tüyleriyle atını masaların arasında koşturdu. O kadar kusursuz bir güzelliği vardı ki bütün Paris Gaston Lachaille’in genç kadını şeker tahtına oturtacağını daha doğrusu bindireceğini sanmıştı. Fakat yirmidört saat geçmeden Paris yanıldığını anladı. Gil Blas tahminlerindeki uygunsuzluk yüzünden az kalsın Gaston Lachaille’in para yardımından olacaktı. Geçimini dedikoduya borçlu haftalık ‘’Aşık Paris’’ gazeteside yanlış bir tahminde bulunmuş ve şöyle bir başkıl atmıştı: ‘’ Genç ve zengin bir Amerikan güzeli Fransız şekerinden hoşlandığını gizlemiyor’’
Bu arada Madam Alvarez gazeteleri okurken, iri göğüsleri sarsıla sarsıla gülmekten kendini alamıyordu. Nasıl gülmesin? Gaston Lachaille ongün içinde iki defa eve gelmek fırsatını bulmuş, papatyasını içmiş ve eski koltuğa gömülerek yalnızlığın ve büyük tüccar olmanın verdiği bıkkınlığı unutmağa çalışmıştı. Hatta Gigi’ye Rus derisinden kırmızı fermuarlı gülünç bir nota çantası ve yirmi kutu reglis de getirdi. Madam Alvarez’in payına bir kazciğeriyle altı şişe şampanya düşmüştü; gaston Lachaille yemeğe kalarak bu ikrama ortak çıktı. Şampanyayı biraz fazla kaçıran Gigi sofrada okul dedikodularını anlattı ve iskambilde Gaston’un altın kalemini kazandı. Genç adam kaybedince hiç sinirlenmemiş canlanmış, Madam Alvarez’e gülerek küçüğü göstermiş ve ‘’İşte en iyi arkadaşım’’ demişti! Madam Alvarez bütün dikkatiyle onları gözetliyor, Gilberte’in al al olmuş yanaklarına kar gibi dişlerine, bir de’’Namussuz rezil, dördüncü papazı kolunda saklıyordun!’’ diyerek kızın saçlarına yapışan Lachaille’e bakıyordu.
Tam o sırada Andree Opera-Comique den döndü, Lachaille’in kollarında çırpınan Gigi’nin dağınık saçlarına ve gülmekten yaşlanan arduaz mavisi gözlerine baktı… Söyliyecek bir şey bulamadı, bir kadeh şampanya içti, arkasından bir kadeh, bir kadeh daha. Üçüncü kadehte Lakme operasından bir arya söyliyeceğim diye tutturunca annesi koluna girip onu yatağına götürdü.
Ertesi gün o gece olanlardan kimse bahsetmedi. Yalnız Gilberte ikide bir: ‘’Hiç ama hiç bu kadar ghülmemiştim’’ diye haykırıyordu. Fakat taşkınlığı garip bir sessizlikle karşılanıyor yahutda umursamaz görünmeğe çalışarak ‘’Gigi biraz ciddi ol’’ diyorlardı.
Gaston Lachaille’den onbeş gün kadar hiçbir haber alınamadı. Alvarez ailesi durumu gazetelerden takip ediyorlardı.
_ Okudun mu Andree? Mösyö Gaston Lachaille’in Monte carlo’ya gittiğini yazıyorlar. ‘’ Bu gidiş açıklamak istemediğimiz bir takım hissi sebeplere bağlıdır…’’ Allah akıl versin.
_ Büyükanne dans dersinde Lydia poret ne dedi biliyormusun? Liane da Tonton’la aynı trene binmiş! Sen ne dersin büyükanne? Doğrumuur acaba?
Madam Alvarez omuzlarını silkti:
_ Doğru olsabile Poret’ler nereden bilecek? Şimdi de Mösyö Lachaille ile mi görüşmeğe başladılar?
_ Hayır ama halası Comedia Française de çalışıyor, Lydia onun locasında duymuş bu haberi.
Madam Alvarez kızına baktı sonra:
_ Locasında ha! Dedi. Daha neler!
Kızı da bu torucu meslekten olduğu halde, Madam Alvarez sahne artistliğini hoş görmezdi. Madam d’Alençon terbiyeli tavşan oynatmağa kalkıştığı zaman; sahnede bir genç kız gibi kızarıp bozaran Madam de Pougy, payetli siyah tüllere bürütüp Colombine rolüne çıktığı zaman, Madam Alvarez: ‘’Nasıl? Bu kadar mı düştüler? ‘’ diyerek her ikisini de ayıplamıştı.
_ Büyükanne prens Radziwill’i tanır mısın?
_ Nen var senin bugün yavrum? Hep telaş içindesin? Hem hangi prens Radziwill den bahsediyorsun?
_ Bilmem evleniyormuş. Hediye listesinde: ‘’… malaşitten büro eşyası’’ diyor. Malaşit nedir?
_ Amna can sıkıyorsun! Evleniyorsa lafını etmeğe değmez.
_ Peki Tonto Gaston evlenirse onun da mı lafı edilmeyecek?
_ Belli olmaz. Bak mesela prens Cheniaguina Valentine d’Aigreville ile velendiği zaman, tamam demiştik, adam artık bu kadından ve bu hayattan vazgeçemiyor; alışmış bir kere; kavga edecek tabaklar duvarlarda parçalanacak sonra Madeline meydanındaki Durand’in lokantasında, herkesin gözüönünde barışılacak. Demek kadın kendini satmağı bilmiş. Fakat zavallı Gigiciğim senin pek aklın ermez böyle şeylere…
_ Sence evlenmek için mi gitti Liane ile beraber?
Madam Alvarez alnını pencere camına dayadı, sokağı biri sıcak, biri serin iki kısma bölen ilkbahar güneşine uzun uzun baktı sonra:
_ Hayır dedi. Ya da ben bu işlerden hiç anlamıyorum. Alicia ile konuşmam lazım. Gigi beraber çıkalım; ben orada kalırım sen de rıhtım boyundan dönersin. Hem biraz hava da almış olursun. Malum ya şimdi açık hava diye bir şey tutturmuşlar. Ben hayatımda topu topu iki kere açık havaya çıktım: bir Cabourg’da bir de Monte Carlo’da. Maaşallah hiç bir şeycikler de olmadım.
O gün Madam Alvarez o kadar geç döndü ki, ılık çorba, soğuk et ve Alicia halanın yolladığı pastayla karınlarını doyurmaya mecbur kaldılar. Gilberte’in ikide bir tekrarladığı ‘’neler anlatıyor?’’ sorusuna Madam Alvarez buz tutmuş tereyağı gibi bir suratla kesik kesik cevaplar verdi:
_ Keklik nasıl yenir onu öğretecekmiş sana.
Gilberte:
_ Yaşadık! Diye haykırdı. Söz vermişti yazlık bir elbise yaptıracaktı bana hiç bahsetti mi?
_ Bakalım dedi. Hoşlanacağın bir şey yapacakmış.
Gilberte üzüntülü bir sesle:
_ Ya ! diye mırıldandı.
_ Perşembeye seni yemeğe bekliyor. Tam onikide orda olacaksın.
_ Sen de geleceksin değil mi büyükanne?
Madam Alvarez yanında oturan bu uzun boylu çocuğa baktı: Akşam maviliğinde gözler, çıkık ve pembe elmacık kemikleri, yer yer çatlamış taze dudakları ısıran kalın dişler, vahşi bir gürbüzlüğe sahip buğday rengi saçları. Nihayet:
_ Hayır dedi. Yalnız gideceksin.
Gilberte ayağa kalktı onun boynuna sarıldı.
_ Ne tuhaf söyledi bunu!… büyükanne yoksa beni başından savıp Alicia halanın yanına mı vereceksin? Ben senin yancağızından ayrılmam büyükanne!
Madam Alvarez bir iki kere yutkundu, öksürdü, gülümsedi:
_ Yarabbim ne garip çocuk bu kız! Yancağızımdan arılmazmış! Ah gigiciğim doğrusu pek ayrılacağa da benzemezsin ya!
Alicia halanın kapısını çalmak için, dışarıya sarkan süslübir şeridi çekmek lazımdı; şeridin zeminine yeşil asma yaprakları ve mor üzümler işlenmişti. İnsanda ıslak tesirini bırakan cilalı kapı bir karemala gibi parlardı. Bir ‘’ erkek hizmetçi’’ kapıyı açar. Gilberte ince bir zevkle döşenmiş bir eve gidiğini anlardı. Hele yerdeki Acem halılarına bayılıyordu.
XV. Louis üslubundaki salon takımına madam Alvarez ‘’ can sıkıcı’’ damgasını vuralı beri o da bir papağan gibi aynı hükmü tekrarlar, ‘’Alicia halanın salonu çok güzel ama pek can sıkıcı derdi’’ buna karşılık Directorie devrinden kalma yemek odasına hayrandı; bu takım açık renk limon ağacından yapılmıştı; tahtası balmumu gibi şeffaf üzerinde süs adına ince damarlardan başka bir şey görülmezi. Gilberte bu takıma bakar sonra o saf haliyle ‘’Büyüyünce ben de böyle bir tane alacağım’’ derdi.
Bu söz üzerine Alicia halanın ince dudaklarında küçücük dişerini değerlendiren bir gülümseme belirir. ‘’ Evet Faubourg Antoine alırsın!’’ diyerek ona takılırdı. Yaşı yetmişi bulmuştu; kendine göre zevkleri vardı: Kırmızı Çin vazolarıyla süslü gümüş rengindeki yatak odası bir kışlık bahçe gibi sıcaktı. Sağlam bir bünyesi olduğu halde, hastalıklı görünmekten hoşlanıyordu. Genöliğine şahit olan erkekler, Alicia de Saint- Effam’ı anlatmağa ‘’tasavvur edemezsin!’’ der kalırlardı.
Yakından tanıyanların gösterdikleri foroğrafları gençlerin pek de hoşuna gitmiyordu: ‘’ Sahi gerçekten güzel miydi? Resminden hiç belli değil…’’ diyorlardı. Eski aşıkları ise bir portresini ele geçirdikleri zaman kuğu boynu gibi kıvrılan bileğine, küçücük kulaklarına, kalb şeklinde boyanmış dudaklariyle ayrık göz kapaklarının bir kat daha güzelleştirdiği profiline baka baka doyamazlar, binbir hayale dalarlardı..
Gilberte bu güzel ihtiyarı öptü: beyaz saçlarında siyah Şantiyi’den bir dantela, üzerinde deşanjanlı taftadan bir ev entarisi vardı.
_ Başın ağrıyormu Alicia hala?
_ Daha bilmiyorum. Yemeğe bağlı. Çabuk ol yumurta hazır. Çıkar mantonu. Nereden buldun bu elbiseyi?
_ Annemindi bozup bana yaptılar. Bu sefer yumurtalar güç mü?
_ Hiç değil. Suda pişirilmiş. Keklik de güç değildir, göreceksin. Sonra çikolatalı krema var sana. Bana da var ya!
Sesinde bir tazelik, yüzünde allığın gizliyemediği belirsiz kırışıklıklar, başında da dantelası, Alicia hala tiyatro merkizlerine benzemeğe çalışıyordu. Gilberte halasına kayıtsız, şartsız hayrandı. Otururken, etekliğinin arkasını düzeltti, dizlerini birleştirdi, kürek kemiklerini çıkarmamağa dikkat ederek dirseklerini beline yapıştırdı ve bir genç kıza benzedi. Dersini iyi bellemişti. Ekmeği yavaşça koparıyor, dudaklarını aralamadan çiğniyor, eti keserken işaret parmağını bıçağın sırtına dayamamağa dikkat ediyordu. Saçları ensesi hizasında bir kordelayla tutturulmuştu. Kulaklarının arkası ve oldukça adeleli boynu görünüyordu.
Alicia hala o güzel mavi-siyah gözleriyle yeğenini gözetliyor hiç bir kusur bulmıyordu. Birden:
_ Kaç yaşındasın? diye sordu.
_ Geçen gün de sormuştun hala. On altıyı doldurmama iki ay var. Hala bu Tonton Gaston hadisesi hakkında sen ne düşünüyorsun?
_ Niçin sordun? Alakadar mı ediyor seni?
_ Tabii ediyor hala. Üzülüyorum. Tonton gene bir kadınla yaşamağa başlarsa artıkbir zaman eve uğramaz; ne gelip papatya içer, ne de iskambil oynar. Yazık olacak.
_ Evet bu da bir görüş…
Alicia hala, gözlerini kısarak, yeğenine alıcı gözüyle bakıyordu.
_ Derslerine çalışıyormusun? Kız arkadaşların kim? Keklikleri şöyle sert bir bıcak darbesiyle ikiye böl, fakat sakın bıçak tabağa çarpmasın. Her parçayı ayrı ayrı eline al, öyle ye. Kemikler sayılmaz tabii. Sualime cevap verirken yemeğe devam et, ama ağzın dolu olmasın. Bir yolunu bul. Ben yapıyorsam sen de yapabilirsi. Kız arkadaşların kim?
_ Yok hala. Büyükannem sınıf arkadaşlarımın bile evine gitmeme müsade etmiyor.
_ Hakkı var. Dışarıda peşine takılan kimse yok mu? Şöyle çantalı mantalı bir daire katibi? Mektepli? Yahut da olgun bir adam? Bak yalan söylersen sonra karışmam ha!
Gilberte kendisini haşin bir sesle sorguya çeken ihtiyar müstebitten gözlerini ayıramıyordu.
_ Yok halacığım kimse yok. Hakkımda kötü bir şey mi söylediler sana? Hep yalnız dolaşıyorum. Şey…ne diye büyükannem kimseyle görüştürmüyor beni?
_ Kıtk yılda bir akıllıca bir iş yapmış. Kim çağırır seni? Alelade yani faydasız kimseler.
_ Biz alelade değil miyiz hala?
_ Hayır
_ Bizden neleri eksik alelade insanların?
_ Bir kere kafaları zayıftır, sefahate düşkün olurlar. Sonra evlidir onlar. Hem sen anlıyamazsın böyle şeyleri.
_ Anlıyorum hala mesela bizde evlenmek diye bir şey yoktur.
_ Bize evlilik yasak değil. Yalnızca önceden evleneceğimize nihayet evlendiğimiz olur.
* Arkası Yarın*
Yorum Yapılmamış