10 Tem KRAL KATİLİ GÜNCESİ
Uzun süredir okuma listemdeydi Patrick Rothfuss’un Bestseller olan bu serisi,
kısmet bu yaz tatilineymiş.
Ege ile Akdenizin güzellikleri içinde okumakta ayrı keyif verdi.
İlk kitap 2007 yılında yazılmış Kralkatili Güncesi: 1. Gün Rüzgarın Adı İthaki yayınlarından geçen yıl çıkmış.
Fantastik kurgu bilim edebiyatına olan ilgim aşikar dolayısıyla bu serinin ilk kitabınıda büyük bir iştahla okudum. Kitabı bir cümle ile anlat deseler; Bir tutam Harry Potter bir kepçe Yüzüklerin Efendisi’ni karıştırın üstüne de Binbir Gece Masallarından serptiniz mi işte size Kvothe’nin hikayesi!
736 sayfa olması gözünüzü korkutmasın macera kıvamındaki hikaye bir süre sonra sizi içine alıyor hatta filmi çekilse böyle olurdu dediğiniz sahneler gözünüzde canlanıyor. Buda sanırım yazarın betimleme konusundaki başarısından ileri geliyor ki ilk kitabı olduğunuda unutmamalıyız.
Romanın kahramanı Benim Adım Kvothe!
‘’ Uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurian’la bir gece geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim. Çoğu insanın kabul edildiğinden daha küçük bir yaşta Üniversite’den atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile korktukları yollardan ay ışığı altında geçtim. Tanrılarla konuştum, kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan şarkılar yazdım. Belki beni duymuşsunuzdur.’’ Diye başlıyor hikayesini anlatmaya.
Bir adamın hırsı, başarısızlıkları, aşkı, sanatı ve yitimleri içinde kaybolup evrenin anlamını ararken kendini bulmasını izliyorsunuz.
Benimde çok hoşuma giden, babasının şu sözlerini hiç unutmuyor:
‘’Şair, şarkı söyleyemeyen bir müzisyendir. Sözcükler dinleyicinin yüreğine dokunmadan önce aklına uğramalıdır ve bazı kimselerin aklı çok küçük birer hedeftir. Fakat dinleyici ne kadar küçük yada inatçı bir akla sahip olursa olsun, müzik ne yapar eder onun yüreğine dokunur.’’
Ayrıca yazarın bir saptamasını da çok beğendim ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Romanın kahramanı Kvothe’nin tüm ailesini kaybettikten sonra içinde bulunduğu ruh halini daha iyi anlamamız için koymuş sanırım yazarımız.
‘’ Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir.
Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm acıdan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur.
İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. Zaman tüm yaraları iyileştirir sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalanlar bu kapının ardında saklıdır.
Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle bir darbe alırki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan sakınmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir.
Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiç bir şey incitemez. Yada en azından bize öyle söylenir.’’
Bu son cümleye ekleyeceğim tek şey karmik yaşamınızda bu acıyı bir yük olarak gelecek yaşamlarına taşımanız hariç… (Bu konuda da yeni şeyler okuyorum yakında!)
Ben serinin ikinci kitabına başlıyorum bitince onu da size aktarmaya çalışacağım. Fantastik roman seviyorsanız okumanızı tavsiye ediyorum. Kütüphanemde en sevdiğim Yüzüklerin Efendisi serimin yanında yerini alacak Patrick Rothfuss’un kitapları.
* Peki siz rüzgarın adını biliyormusunuz?*
Yorum Yapılmamış