21 Ara MEVLANA dedi ki HAMDIM
Bende heyecan uyandıran
edindiğim tüm bilgileri başkalarına aktarma hevesi, küçüklüğümden beri süre gelmiş bir huydur. Kimi zaman okulda öğrendiklerimi, kimi zaman kitaplardan okuduğumu hatta çağımızın olmazsa olmazı internetten edindiğim bilgileri; kâh arkadaşlarla sohbet esnasında kâh yazdığım yazılarda aktarmaya çalışıyorum. Tamda kıyamet kopacak dedikleri günde Mevlana yazılarımı yayınladım ki kıyamet kopsun, kopsun ama ruh dünyamızda diye…
Bazen de okuduklarım o kadar derinden etkiliyor ki beni yeterince aktarıp aktaramayacağım şüphesi ile okuyanın uzun bulup sıkılacağı endişesi birbirine karışıp parmaklarımın klavye üzerindeki hareketlerini yavaşlatıyor. İşte yine öyle bir konu: Mevlana! Böylesine derya deniz bir kişiliği özetle anlatmak insanın içine sinmiyor kaldı ki biz burada Wikipedia’lık yapmıyoruz:) Onun için topladığım bilgileri Mevlana kadar önemli bir şahsiyet olduğunu düşündüğüm Şems-i Tebrizi’yi merkez alarak Şems’ten önce Mevlana, Şems ile Mevlana ve Şems’ten sonra Mevlana şeklinde üç bölüm halinde aktarmaya karar verdim.
Günümüz romancılarının da son yıllarda ilham aldıkları Mevlana ve Şems aşkı (Orhan Pamuk’tan Ahmet Ümit’e, Elif Şafak’tan Sinan Yağmur’a kadar ) yeni nesilde kesinlikle bir merak ve araştırma arzusu uyandırmıştır. Mevlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi, ona daha pek genç iken Konya’da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir. Bu isim neredeyse sevenlerince adı yerine sembol olmuştur.
Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyari Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya’da ömrünün büyük kısmını geçirmesindendir.
Mevlana uzmanı Sn. Cemalnur Sargut’un da dediği gibi: Mevlana Şems ile karşılaşana kadar devrinin üstün bilgileriyle donanmış bir alim ve Bilginlerin Sultanı(Sultanu-l Ulema) olarak anılan babası Muhammed Bahaeddin Veled ‘in izinden yürüyen bir şeyh idi. Tüm bu üstün meziyet ve bilgilerine rağmen bir şeyin eksikliğini hisseden ve hep bir arayış içinde olan Mevlana Şems ile karşılaşmasaydı tüm dünyaya hitap eden bir zat olamayacaktı.
Yine Aşkın Gözyaşları serisinin yazarı kendini Mevlana’ya ve Konya’ya adamış yazar Sinan Yağmur’un sözleri beni son derece etkiledi. Sizlere onları aktarmadan geçemeyeceğim.
‘’ İnsan önce ne aradığını bilecek. Önce kendini keşfedecek. Kendinizi keşfetmek bütün sufilerin birinci yoludur. Kendinizi keşfettiğiniz zaman hangi kapının eşiğine geldiğinizi bilirsiniz. Bu tasavvufun giriş kapısıdır. Aşka hazır olmayan hızırını bulamaz. Aşıklar ölmez, birilerinin siluetlerinde yaşar. Şu anda İstanbul’da kimin Şems olarak dolandığını bilemezsiniz. Ama bedenden sıyrılmadıkça, bu dünyadan boşanmadıkça Şems’le nikahlanamazsınız. Bu hayattan elini eteğini çekmek değil! Aksine hayatın kölesi olmaktan vazgeçmek, içimizi delik deşik eden korkularımızı bir yana bırakıp kendimiz olmak! Hayat bize renk vermemeli, biz hayatı boyamalıyız. İşte Şems de Mevlana’ya bunu öğretti.’’
Yorum Yapılmamış