21 Ara MEVLANA dedi ki PİŞTİM
Ne hikmettir ki Şems’in asıl adı
Mevlana Muhammed’dir. Şemseddin yani dinin güneşi lakabıyla anılmıştır. Tebriz de doğması sebebiyle Şems-i Tebrizi, gezginliği nedeniyle Şemseddin Perende (Uçan Şemseddin) hatta Kamil-i Tebrizi lakaplarıylada anılmıştır. Şems Mevlana ile karşılaşıncaya kadar Allahın yarattığı manaların iç yüzünü görerek elde edilen bilgilere sahipti ancak o da bir şeylerin eksik olduğunun ayırdında ve arayış içerisinde bir derviş idi. Şeyhi onu Mevlana’ya yollar iken şöyle demişti: Seni bir Allahın sevgilisine göndersem, aradığın her şeyi O’nda bulsan, o zaman O’na başını verirmisin?
İkiz ruhların ilk karşılaşmasıyla ilgili olarak okuduğum kitaplarda çokça rivayete rastlamama rağmen burada bence daha olası iki tanesini aktarmak istiyorum.
Rivayetlerin ilkinde; Şemsettin Tebrizi Konya’ya gelince Mevlana’nın meclisine gider, Mevlana sohbet meclisindedir ve önünde kitapları vardır. Şems, bu kitaplar nedir diye sorar. Mevlana, buna kil ü kal derler diye cevap verir. Şems hiç beklenmedik bir şekilde senin bunlarla ne işin var diyerek, kitapları kaldırıp suya atar. Mevlana çok üzülerek be hey derviş ne yaptın! O kitaplardan bazıları babamın notları idi ki bulmak mümkün değildir, der. Bunun üzerine Şems elini suya sokup kitapları sudan çıkardı ki kitapların ıslanmadığını gören Mevlana bu sefer derviş bu ne sır diye hayrete düşer. Bunun üzerine Şems önce der ki, bu zevk ve haldir sen anlamazsın! dedikten sonra; Ermişliğe giden iki yol vardır, kitapları işaret ederek biri uzun yoldur. Diğeri kısa yol ise sevginin yoludur. O ders alınarak öğrenilmez diyerek konuşmaya devam eder. Sen yakılmayı bekleyen bir lambasın, ben de alevim, artık kitapları bırakıp benle gelme zamanıdır.
İkinci rivayete göre ise; gönül ikizini bulmaya Konya’ya gelen Şems Mevlana’nın yolunu keser ve ona şu soruyu sorar. ‘’ Hz. Muhammed mi büyüktür, yoksa Bayezid-i Bestami mi?’’ Mevlana bu ne sorudur derviş der. Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusu ve en yücesidir. Onunla Bayezid arasında ne münasebet var deyince Şems başlar konuşmaya, ama niçin Hz. Muhammed hep ‘’Yarabbi biz seni sana layık bilgiyle bilemedik’’ dediği halde Bayezid ‘’Benim şanım ne yücedir, ben Sultanlar sultanıyım diye öğünür?’’ der. Sonrasında denir ki Mevlana bu sualin heybeti karşısında kendinden geçmiş ve kendine geldiğinde de Şems’in elinden tutarak kendi medresesine götürmüş ve 40 gün halvette kalmışlardır.
İşte Şems ile Mevlana’nın üç yıl süren, neticesinde hayatlarında yeni ufukların açılmasına vesile olan hatta ilahi aşk potasında eriyerek kamil bir Hak aşığı olma hikayeleri böylece başlamış olur. Yine Mevlana uzmanı Sn. Cemalnur Sargut’un sözlerinden anladığım kadarıyla; Şems bu süre zarfında Mevlana’yı ve Sultan Veled’i eğitiyor aynı zamanda Mevlana’yı kendilerinden ayırdığını düşünen müritlerin edepsizliklerine katlanıyor hatta Mevlevilik tarikatının nasıl kurulması gerektiğini yazdırarak anlatıyormuş ki bir nevi tarikatın fikir babası ve kurucusuymuş. Bu arada Mevlana da Allah aşkına dalmış kendini bulmaya çalışarak pişmekteymiş.
Bu süre içerisinde Şems ve Mevlana birbirlerine ayna olarak aradıklarını buldular. Maşuk aynı zamanda aşık, aşık aynı zamanda maşuk oldu.
Şem-i Tebrizi Mevlana’ya salt aklın dar cenderesinden azad olmanın formülünü öğretti. Çünkü aklın sınırları bellidir, gönlün sınırları ise belirlenemez. Söz ve rakamların bittiği yer fenafillahtır, yani Allah’a kavuşmak ve hakkın zat ve sıfatında erimektir, yanmaktır. ‘’ Çiçek dökülünce meyva çıkar, ten harap olunca can görünür’’ der Mevlana.
Bu üç yıllık süre zarfında Şems ile Mevlana’nın kısa bir ayrılığıda olur ki Şems Şam’a gider, Mevlana’nın üzüntülü haline dayanamayan müridleri ve oğlu Şems’i geri getirirler. Ki bazı kitaplar bu ayrılığın Şems tarafından Mevlana’nın öğrenme ateşinin harlanması için özellikle planlandığından bahsederler.
Yeniden Şems’ine kavuşan Mevlana üvey kızı Kimya Hatun ile Şems’i evlendirerek hem yanında kalmasını sağlayacak hemde çevresindeki huzursuzluğu dindireceğini düşünür ancak Mevlana’nın bu mutluluğu çok sürmez, kıskançlıktan gözü dönmüş bir takım müridler ve hatta diğer oğlu Alaaddin Çelebi nin de parmağı olduğu bir kumpas ile ruh ikizleri ebediyyen ayrılırlar.
Yorum Yapılmamış