06 Eyl Bİ’ŞEY SÖYLİCEM AMA GÜLMEK YOK
Hayatın fazlası ile ciddiye alındığı şu günlerde
böyle başlayan bir kitap okumak bir nebzede olsun insanı neşelendiriyor.
Gamsız girilmeyen Sıtkı Sıyrılmış Mahallesinde geçen küçük, komik hikayecikler günlük hayatın unutulmuş parçalarını hicvederek, dalga geçerek veya hatırlatarak hoşça vakit geçirten bir kitap olmuş.
Yazarı Mine Sota’nın deyişi ile ‘ Herkesin şikayet edip kimsenin ayrılamadığı şu canına yandığımın dünyasının kaç bucak olduğunu, bilimsel olarak değil milimsel olarak açıklayan bu kitabı okuyup cümle dertlerinizin üzerine üfleyin gitsin.’
Düş Macunu, Zonk, Ne Haliniz Varsa Gülün, Hepimus İnsanus, Gülme Başına Gelir Komşuna, Siz Adamı Ölmekten Güldürürsünüz isimli kitapları bulunan Mine Sota’nın benimde çoook güldüğüm bir hikayesini aktararak iyi okumalar diliyorum.
İDRAK YOLLARI İLTİHABI
Sanki dünyanın sonu gelmiş çaresizliğinde ‘İğneyi n’apıcaz şimdi? Ne vurcaz’ diye sordu Vasfiye Teyze.
Eltisi derhal devreye girdi. Çantasını açıp bir kutu iğne çıkardı. ‘Abla vurdur bunlardan. Geçen doktora yazdırdım. Bana çok eyi geldi. Ben gene yazdırırım.’ Kadına bak sanki davetiye yazdırıyordu.
‘Yarın öğlenden sonra iğne vurduracağım. Bu mutlu günümüzde sizleri de aramızda görmekten gurur duyacağım.’
Ne kadındı ya! Elindeki iğneleri kapıp, üstüne de bir hedef resmi çizip, hepsini ok gibi bu eltiye atmak ve tam on ikiden vurmak istiyordum.
Vasfiye Teyze, ‘Ne iğnesi bu?’ diye sormadan ‘Ah bacım sağ ol’ diyerek, henüz neye iyi geldiği bile belli olmayan bu iğne teklifini sorgusuz sualsiz kabul ediverdi.
Eltinin uzattığı kutuyu alıp baktım. ‘ Teyzeciğim bu böbrek için yalnız. Vuramayız bunu’ dedim. Elti bozuldu. ‘Seni ukala, seni yeni yetme.’ Diyememiş bir ifadeyle baktı suratıma. ‘Ama ağrıyı şıp diye kesiveriyor. Sonuçta ağrı bu. Onu niye kesmesin ki!’ diyerek kendince konsültasyon sonucunu açıkladı. Hipokrat’ı bile af buyurun bir tarafıyla güldürecek bu tıbbi teorisi beni fıtık etti. Doğum yapan kadınlara sancısı geçsin diye, doğururken nana limon içirmeye kalkan tiplerdendi bu kadın.
‘Tamam da bu böbrek ağrısını keser. Ayrıca içinde de glikoz var. Teyzenin şekeri yükselir sonra.’ dedim. Acı patlıcanı kırağı çalmaz felsefesiyle dolup taşmış Vasfiye Teyze, ‘Aman kızım bi şeycik olmaz. Vur gitsin.’ dedi. ‘Olmaz teyze, valla dokunur. Komaya mı gireceksin?’ dedim. Koma lafını duyunca korktu. Hadi girmeyi belki göze alırdı da, çıkamamayı alamazdı. ‘Yarısısnı vursan olmaz mı?’ Haydi, bu sefer de ağrı kesici pazarlığı başladı. ‘Yarısı falan olmaz. Ben sana öğlenden sonra ağrı kesici alırım. O zaman vurururz.’ dedim.
Ecza deposu eltisi bu sefer çantasından bir kutu daha çıkartıp uzattı. ‘ Bi de buna bak bakiym. Beyencen mi?!’ diye ufak yollu bir laf soktu. Sanki ben paketini beğenmemiştim. Sanki ‘Ay bunun şişesi çirkin!’ diye hazzetmediğim iğneyi yapmıyordum. Sinir ola ola aldım. Bu iğne de isabetsizdi. ‘İdrar yolları iltihabı için bu’ dedim.
Teyze hemen ‘Hah tamam bak. Ondan da var bende. Vur hemen vur vur.’ dedi. Bütün ilaçları şırıngaya çekip eltisini alnına saplayasım geldi. Bence bu Hipokrat’ın dublörlüğünü yapmaya soyunmuş eltinin idrar yolları değil, ‘idrak yolları’ iltihap olmuştu. Kadının aklını çelip duruyordu. ‘Yok buda olmaz’ deyip geri çevirdim. Eltisi olacak tavsiye sapığı yeni ilaçlar yumurtlamasın diye ‘Hadi bana müsade’ deyip kalktım.
Vasfiye Teyze ‘Ayağına sağlık kızım. Hadi arada bir yokla e mi’ diyerek öptü beni. Gelini Kamile Abla beni kapıya doğru geçirirken mırmır bir şeyler söyleniyordu. O mırmırlar Vasfiye Teyzeye söylenmenin bir ifadesiydi. ‘Teşekkürler şekerim.’ dedi. Kapıyı kapatırken arasına sıkışmış terliğe bir tekme atarak Naşide Ablanın kapısına doğru mermi gibi uçmasını sağladı. Otomatiği yakmayı unuttuğum için, o da ben inmeden kapıyı ‘Gümmm!’ diye kapattığı için zifiri karanlıkta kalıverdim.
‘ Necati orda mısın?’
‘Burdayım canım, korkma…’
Yorum Yapılmamış